Gezi Davası’nın 25 Mayıs’ta görülen karar duruşmasında avukat Can Atalay da tutuklandı. 18 yıl mahpus cezası verilen Atalay, Silivri Cezaevi’nde kalıyor. Cezaevindeki iki ayını anlatan Atalay, bu müddetin kıymetli bir kısmının avukat görüş kabininde geçtiğini söyledi.
‘Üzgün olmaktansa öfkeli olmayı yeğlerim’
Evrensel’den Meltem Akyol’un haberine nazaran, Atalay “Sürekli kayıt altında olmak, bunu bilerek yaşamak tatsız kuşkusuz fakat iyiyim” dedi ve ekledi:
“Üçümüzün bir arada kalması, kolektif bir hayat sürme gayretimiz pek çok şeyi kolaylaştırıyor. Üzgün olmaktansa öfkeli olmayı yeğlerim’.”
Cezaevinde günlerinin nasıl geçtiğini anlattı
Atalay, cezaevindeki günlük rutinlerini şöyle anlattı:
“Sabah 7.30 sularında kalkıyor, 8.00 üzere havalandırmanın açılması ile 30 metrekarelik bir havalandırmada, yürümeye ve spor yapmaya başlıyoruz. 9.30 üzere kahvaltı ediyoruz 10.00-10.30 ortası avukat görüşleri başlıyor birçok gün. Eksik kalmasın sabah en geç 8.00’de televizyon açılmış oluyor ve ses kısık olsa bile haberler kaçırılmıyor. Alışılmış gazeteler gelir gelmez okunmaya başlıyor falanca haber ile ilgili yorum filanca makale ile ilgili tartışma da günlük en kıymetli faaliyetlerimizden. Saat 18.00’de ana haber bültenleri izlenmeye başlıyor 19.30-20.00 ortası akşam yemeği yendikten sonra televizyonda izlenebilir bir sinema varsa ona bakılıyor bir müddet. Sonra yeniden biraz kitap okuma ve uyku. Hakan ve ben daha erken uyuyoruz, Tayfun gece daha uygun çalışabilenlerden. Biraz uzun anlattım. Sanırım bu tertibi yazmak, konuşmak uygun geliyor. Kapalıyız ve bu şartlarda da hayatlarımız ile ilgili karar veriyor, yaşıyoruz.”
‘Gerekçeden mahrum, gerekçesiz karar’
Gezi Davası’nın ‘gerekçeli’ kararı için “Gerekçeden mahrum, gerekçesiz karar” diyen Atalay, devam etti:
“Ben çok toplumsal reaksiyon sonrasında daha yeterli bir personellik ‘umuyordum’. ‘Umuyordum’ diyorum zira bu pervasızlık can sıkıcıdır. Gezi’nin karalanmasına Seyahat direnişi karşısında bir çaba sürdüremeyenlerin mahkeme kararı kisvesi altında hem palavra bir tarih tezini topluma yedirme, hem de gelecekte de yurttaşların elinden demokratik itiraz hakkını almak için tezvirat üretme uğraşıdır. Ve bir defa daha bu gayret başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Son bir kelam neden tutuklu olduğumuza ait tek bir türel destek yazılmamış olması ise ayıptır.”
‘Bu tavır onların iradesidir’
Deva Partisi Genel Lideri Ali Babacan ve Teşkilat İşleri Lideri Sadullah Ergin, mahkemeye verdikleri dilekçede müşteki olarak bulundukları Seyahat Davası’ndan isimlerinin çıkartılmasını talep etti. Gelecek Partisi Genel Lideri Ahmet Davutoğlu da daha evvel emsal bir dilekçe vermişti.
Can Atalay’ın yıllar sonra da olsa “Birer dilekçe olarak ve ismimizi silin diyerek belgeye ulaştırmaları kuşkusuz önemlidir” tabirlerini kullandı. Atalay bununla ilgili, “Bu tavır onlar açısından apaçık bir haksızlığa mevcut hukuk tertibi yolları dairesinde de itiraz etmiş olma, haksızlığa ortak olmama eforunu gösterme faziletidir. Bu dilekçelerin altında imzası bulunanlar demokrasiden ve adaletten yana bir adım attılar, bu adımı getiren kuşkusuz onların iradesidir lakin gerek parlamenter siyasal muhalefetin, gerekse toplumsal sahiplenmenin tayin edici katkısını da hiç akıldan çıkarmamak gerekir” yorumunu yaptı.
‘Fetihtepe ve Tokatköy’le omuz omuzayız’
Okmeydanı Fetihtepe ve Beykoz Tokatköy’deki kentsel dönüşüm sürecini ve verdikleri çabayı de yakından takip ettiklerini anlatan Atalay, şu tabirleri kullandı:
“Dün Sulukule, Başıbüyük, Tarlabaşı, Ayazma ne ise bugün Fetihtepe ve Tokatköy odur. Fetihtepe ve Tokatköy halkını selamlıyoruz, şuncacık yerde onlarla ilgili haberleri izlerken ve okurken tüm benliğimizle onların yanında, onlarla omuz omuzayız. 99 sarsıntısından bu yana geçen vakti -bunun son 20 yılı tümü ile beton ve inşaat ile övünen bir iktidarla geçti- düşünürsek sarsıntı güvenliğinin tümü ile piyasa şartlarına tesliminin yalnızca yanlış değil ‘cana kast’ olduğu açık. Tüm mahallenin bu kadar moralli olduğu bir devirde, daha fazla gecikmeden tüm bu yıkımın, rantsal dönüşümün, AKP tipi kalkınmanın simgesi niteliğindeki 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’u nasıl aşacağımızı tartışmaya başlamak gerekmez mi? Hem yandığımız hem bu olduğumuz günlerde ekolojik kriz cenderesinde yalnızca parça(ları) değil lakin bütünlükleri temel alan toplumsal ekolojik karşı bir yasa teklifi hazırlamamız gerekir.”
Başta bu kadar net olarak güzeliz dememi sağlayanın tutuklanmamız karşısında yükselen itiraz, gösterilen dayanışma ve sahiplenme olduğunu bilhassa vurgulamak isterim. Tüm demokrasi güçlerine teşekkür ederiz. Seyahat, memleketin canlı bir organizma olduğunun delili; eşitlik, özgürlük ve adaletin somut bir imkan olduğunun işaretidir.”
Gezi Davası’nın 25 Mayıs’ta görülen karar duruşmasında avukat Can Atalay da tutuklandı. 18 yıl mahpus cezası verilen Atalay, Silivri Cezaevi’nde kalıyor. Cezaevindeki iki ayını anlatan Atalay, bu müddetin kıymetli bir kısmının avukat görüş kabininde geçtiğini söyledi.
‘Üzgün olmaktansa öfkeli olmayı yeğlerim’
Evrensel’den Meltem Akyol’un haberine nazaran, Atalay “Sürekli kayıt altında olmak, bunu bilerek yaşamak tatsız kuşkusuz fakat iyiyim” dedi ve ekledi:
“Üçümüzün bir arada kalması, kolektif bir hayat sürme gayretimiz pek çok şeyi kolaylaştırıyor. Üzgün olmaktansa öfkeli olmayı yeğlerim’.”
Cezaevinde günlerinin nasıl geçtiğini anlattı
Atalay, cezaevindeki günlük rutinlerini şöyle anlattı:
“Sabah 7.30 sularında kalkıyor, 8.00 üzere havalandırmanın açılması ile 30 metrekarelik bir havalandırmada, yürümeye ve spor yapmaya başlıyoruz. 9.30 üzere kahvaltı ediyoruz 10.00-10.30 ortası avukat görüşleri başlıyor birçok gün. Eksik kalmasın sabah en geç 8.00’de televizyon açılmış oluyor ve ses kısık olsa bile haberler kaçırılmıyor. Alışılmış gazeteler gelir gelmez okunmaya başlıyor falanca haber ile ilgili yorum filanca makale ile ilgili tartışma da günlük en kıymetli faaliyetlerimizden. Saat 18.00’de ana haber bültenleri izlenmeye başlıyor 19.30-20.00 ortası akşam yemeği yendikten sonra televizyonda izlenebilir bir sinema varsa ona bakılıyor bir müddet. Sonra yeniden biraz kitap okuma ve uyku. Hakan ve ben daha erken uyuyoruz, Tayfun gece daha uygun çalışabilenlerden. Biraz uzun anlattım. Sanırım bu tertibi yazmak, konuşmak uygun geliyor. Kapalıyız ve bu şartlarda da hayatlarımız ile ilgili karar veriyor, yaşıyoruz.”
‘Gerekçeden mahrum, gerekçesiz karar’
Gezi Davası’nın ‘gerekçeli’ kararı için “Gerekçeden mahrum, gerekçesiz karar” diyen Atalay, devam etti:
“Ben çok toplumsal reaksiyon sonrasında daha yeterli bir personellik ‘umuyordum’. ‘Umuyordum’ diyorum zira bu pervasızlık can sıkıcıdır. Gezi’nin karalanmasına Seyahat direnişi karşısında bir çaba sürdüremeyenlerin mahkeme kararı kisvesi altında hem palavra bir tarih tezini topluma yedirme, hem de gelecekte de yurttaşların elinden demokratik itiraz hakkını almak için tezvirat üretme uğraşıdır. Ve bir defa daha bu gayret başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Son bir kelam neden tutuklu olduğumuza ait tek bir türel destek yazılmamış olması ise ayıptır.”
‘Bu tavır onların iradesidir’
Deva Partisi Genel Lideri Ali Babacan ve Teşkilat İşleri Lideri Sadullah Ergin, mahkemeye verdikleri dilekçede müşteki olarak bulundukları Seyahat Davası’ndan isimlerinin çıkartılmasını talep etti. Gelecek Partisi Genel Lideri Ahmet Davutoğlu da daha evvel emsal bir dilekçe vermişti.
Can Atalay’ın yıllar sonra da olsa “Birer dilekçe olarak ve ismimizi silin diyerek belgeye ulaştırmaları kuşkusuz önemlidir” tabirlerini kullandı. Atalay bununla ilgili, “Bu tavır onlar açısından apaçık bir haksızlığa mevcut hukuk tertibi yolları dairesinde de itiraz etmiş olma, haksızlığa ortak olmama eforunu gösterme faziletidir. Bu dilekçelerin altında imzası bulunanlar demokrasiden ve adaletten yana bir adım attılar, bu adımı getiren kuşkusuz onların iradesidir lakin gerek parlamenter siyasal muhalefetin, gerekse toplumsal sahiplenmenin tayin edici katkısını da hiç akıldan çıkarmamak gerekir” yorumunu yaptı.
‘Fetihtepe ve Tokatköy’le omuz omuzayız’
Okmeydanı Fetihtepe ve Beykoz Tokatköy’deki kentsel dönüşüm sürecini ve verdikleri çabayı de yakından takip ettiklerini anlatan Atalay, şu tabirleri kullandı:
“Dün Sulukule, Başıbüyük, Tarlabaşı, Ayazma ne ise bugün Fetihtepe ve Tokatköy odur. Fetihtepe ve Tokatköy halkını selamlıyoruz, şuncacık yerde onlarla ilgili haberleri izlerken ve okurken tüm benliğimizle onların yanında, onlarla omuz omuzayız. 99 sarsıntısından bu yana geçen vakti -bunun son 20 yılı tümü ile beton ve inşaat ile övünen bir iktidarla geçti- düşünürsek sarsıntı güvenliğinin tümü ile piyasa şartlarına tesliminin yalnızca yanlış değil ‘cana kast’ olduğu açık. Tüm mahallenin bu kadar moralli olduğu bir devirde, daha fazla gecikmeden tüm bu yıkımın, rantsal dönüşümün, AKP tipi kalkınmanın simgesi niteliğindeki 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’u nasıl aşacağımızı tartışmaya başlamak gerekmez mi? Hem yandığımız hem bu olduğumuz günlerde ekolojik kriz cenderesinde yalnızca parça(ları) değil lakin bütünlükleri temel alan toplumsal ekolojik karşı bir yasa teklifi hazırlamamız gerekir.”
Başta bu kadar net olarak güzeliz dememi sağlayanın tutuklanmamız karşısında yükselen itiraz, gösterilen dayanışma ve sahiplenme olduğunu bilhassa vurgulamak isterim. Tüm demokrasi güçlerine teşekkür ederiz. Seyahat, memleketin canlı bir organizma olduğunun delili; eşitlik, özgürlük ve adaletin somut bir imkan olduğunun işaretidir.”
