Evet, yanlış duymadınız, “Sürtük” dedi.
Erdoğan, 1 Haziran’da partisinin küme toplantısında kelamı, Seyahat Parkı aksiyonuna getirdi. Dolmabahçe Valide Sultan Mescidi’ne sığınan göstericilerin ibadethaneye bira şişeleriyle girdiği palavrasını tekrarladı. “Bunlar çürük, bunlar sürtük” dedi.
Kimi AK Partililere nazaran bu kelam, konuşma metninde yoktu.
Demek istiyorlar ki, ağzından kaçmıştı.
Birkaç gün sonra Erdoğan tevil gayretlerini elinin zıddıyla itip “Hep milletimizin lisanıyla konuştuk” dedi.
O günden beri söz hürriyeti, hakaret lehinde genişledi. Artık Türk televizyonlarında, ağzınızı doldura doldura “Sürtük” diyebiliyorsunuz. RTÜK, ucu Erdoğan’a dokunacağını bildiği için gıkını çıkaramıyor. Cumhurbaşkanını sertçe eleştirmek yasak, gel gör ki O’nun sayesinde hakaret etmek serbest!
RTÜK meyyit taklidi yapsa da çok sayıda kurum ve kuruluş şikayetçi oldu.
Listede kimler yok ki.
CHP’li milletvekilleri, Düzgün Parti, Memleket Partisi, HDP, TİP, Halkın Kurtuluş Partisi, İzmir Barosu, Karaburunlu bayanlar ve Adana Halkevi…
Fakat birinci sefer bir yurttaş; kendisi de Gezi’ci olan gazeteci Tuğçe Tatari, kişilik haklarına hücumda bulunduğu gerekçesiyle Erdoğan hakkında 5 bin TL’lik tazminat davası açtı.
Tatari’yi tartaklayan amir yargılanıyor
Avukatı Turgut Kazan‘ın sunduğu dava dilekçesinde, Tatari’nin Seyahat Parkı şovları sırasında polis tarafından tartaklandığı belirtiliyor. Tatari’ye şiddet uygulayan polis amirinin İstanbul 49. Asliye Ceza Mahkemesi’nde yargılandığı hatırlatılıyor.
O tarihte Akşam Gazetesi müellifi olan Tatari’nin bu toplumsal olayı izlediği, köşesine taşıdığı, eylemcilere yönelik polis şiddetine seyirci kalmayıp yaşananları aktardığı anlatılıyor. İktidarın Akşam’a el koyduktan sonra Tatari’nin işten çıkarıldığı vurgulanıyor.
Dilekçede şöyle deniliyor:
“Gazeteye el konulduğunda, hükümetin görevlendirdiği yöneticiler tarafından Gezi’ci sayılan müvekkilemin, bu yakışıksız kelamları kişilik haklarına taarruz sayması pek doğaldır, doğrudur, hakkıdır.”
Cumhurbaşkanı’nın yurttaşlara ve çocuklara örnek olacak bir lisan kullanması gerektiği vurgulanarak, “Örnek alınırsa çocuklarımız için çok makûs olur. Dava konusu kelamlar küfürdür. Seyahat’e katılan her bayanın kişilik haklarına saldırıdır” deniliyor.
Cumhurbaşkanının misal kelamlarının söz hürriyeti kapsamında sayılarak, açılan tüm davaların reddedildiği tabir ediliyor. Buna rağmen müellifler ve sanatkarların mizah içerikli yorumları ile akademisyenler, siyasetçiler ve yurttaşların eleştirel tweetlerinin cumhurbaşkanına hakaret sayıldığı belirtiliyor. Bu şahısların gece konutları basılıp gözaltına alındığı ve tutuklandığı kaydediliyor.
Dilekçeden:
“Fransa’da 47 yıl Cumhurbaşkanına hakaret suçlamasıyla yalnız iki dava açılmışken, bizde son yedi yılda 160.169 soruşturma ve 38.608 dava açılmıştır. Böylelikle Cumhurbaşkanının dilediği bireye, milletimizin en az yarısına çürük ve sürtük sözcükleriyle küfür edebileceği, lakin kimsenin cumhurbaşkanını eleştiremeyeceği bir Türkiye yaratılmıştır.”
Oran ve Gezen örneği
Dilekçede Erdoğan’ın imzacı akademisyenler için şu sözleri kullandığı hatırlatılıyor:
Alçak, zalim, kapkaranlık, bilgisiz, tiksinti verici, vatan haini, lümpen, terör örgütü maşası, ahlaksız, mandacı artığı ve ruhu kirlenmiş…
Bu akademisyenlerden Prof. Baskın Oran’ın kişilik haklarına taarruz savıyla tazminat davası açtığı anlatılıyor. Erdoğan’ın avukatının AİHM kararına atıfta bulunarak, saldırgan kelamlar için tabir özgürlüğü savunması yaptığı beliriliyor.
Buna rağmen Müjdat Gezen’in 2011 yılında TV’de “AKP yüzde (anketlerde) 50 çıkmış, aslında Aziz Nesin kriterlerine nazaran yüzde 60 çıkması lazım” dediği için, 15 AK Partilinin şikayetiyle dava açıldığı kaydediyor. Yargılama sonunda Gezen’in kınanmasına karar verildiği tabir ediliyor.
Bu kararı destek gösteren Kazan, eşitlik prensibi gereği Erdoğan’ın da cezalandırılmasını istiyor.
ÇYDD’ye bağışlayacak
Dilekçede Seyahat protestolarına ait suçlamanın Kabataş’taki iftirayla başladığı tabir ediliyor. “Görüntüleri yayınlayacağız deniyordu. Tam 9 yıl geçti, bırakalım görüntü manzarasını, fotoğraf bile çıkmadı, çıkarılamadı. Kocaman bir palavra olduğu apaçık anlaşıldı” deniliyor. Tıpkı halde Dolmabahçe’deki Valide Sultan Mescidi’nde içki içildiği savının da gerçekdışı olduğu kaydediliyor.
Dilekçede, şöyle deniyor:
“Cumhurbaşkanının bu türlü bir sav doğruymuş üzere açıklama yaparak, yurttaşlarının değerli bir kısmına ve Seyahat protestolarına katıldığı bilinen müvekkileme sürtük sözcüğünü kullanması, kişilik haklarına taarruz niteliği taşıyor.”
Tatari, Cumhurbaşkanından 5 bin TL istiyor.
Kazanırsa…
Bu parayı Çağdar Hayatı Destekleme Derneği’ne bağışlayacak.
TKP’den Özdağ’a cevap: ‘Göçmenleri zorla yollarız’ tartışması yoksulluğu örttü
TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan, Zafer Partisi başkanı Ümit Özdağ‘ın AK Parti ile gizlice anlaştığını savunarak, şöyle dedi:
Özdağ da şu cevabı verdi:
“Okuyan sen Sovyetler Birliği’nin yıkılmayacağını da sosyalizmin galip geleceğini de düşünüyordun. Son komünist partisi kongresinde Ankara’dan gelen heyet, Boğaz Köprüsü’nden geçerken aşağıdaki yalıları gösterip ‘İktidara geldiğimizde bu yalılarda biz oturacağız’ diye sohbet ediyordunuz. İsim isim açıklarım bu sohbeti kimlerin yaptığını. Onun için senin ne düşündüğün hiç değerli değil. Sen tarihin yanlış tarafında duran bir adamsın. Hiç olmazsa sus, efendice kenarda otur. Bu saçma sapan fikirlerinle kamuoyunu meşgul etme.”
Özdağ’ın bu sert cevabı üzerine Okuyan’ı aradım.
Ne düşündüğünü sordum.
Dedi ki:
“
“Anlaşma olduğunu düşündüren nedir?” diye sordum.
Şunları söyledi:
“Özdağ’ın göçmenlerle ilgili telaffuzunun alevlendiği tarihte toplumun tek kederi hayat pahalılığıydı. ‘Sessiz İstila’nın yayınlandığı 3 Mayıs günü halkın yüzde 58’inin en büyük telaşı enflasyon, yüzde 39’unun ise yoksulluk ve gelir dağılımıydı. Birkaç gün sonra Soylu, Özdağ’a laf etti ve iş düelloya kadar vardı. 5 Mayıs’ta enflasyon sayısı açıklanmıştı. Artık yurttaşlarımız TÜİK datalarını ikiyle çarpıyor, gerçek enflasyona ulaşıyor. ‘Göçmenleri zorla yollarız’ tartışması bunun üzerini örttü. Tıpkı tarihte ete ve akaryakıta büyük artırım yapıldı. Bunların üstüne çıkan her gündem hükümetin işine gelir. AKP iktidarına daha büyük yardım olamazdı.
Göçmenler konusunda ip Erdoğan’ın elinde. Artık o mevzuda adım atıyor. Erdoğan’ın çözemeyeceği bahis yoksulluktur. Hareket noktam budur.
Yok, Okuyan tarihin yanlış tarafında duruyor, yok TKP otobüsünde neler konuşulduğunu açıklarım… Bu cinsten lafı Soylu’dan beklerdim. Bir partinin önderi ‘Otobüsünüzde kulağım var” demez. Lakin elindeki kayıtları verirse ‘Boğazdaki yalılarda gün gelecek biz oturacağız’ diyen arkadaşlarımızı eğitime alırız. Hiçbir TKP’li bu türlü anlamsız laf etmez. TKP bütün yurttaşların insanca yaşayacağı konutları savunuyor, kira kederinin bitmesini savunuyor. Zenginlik el değiştirsin çeşidi bir maksadımız yok.
Malikaneler, villalar halkın ortak kullanımına sunulacak, onlardan çeşitli kültürel, toplumsal gayeler için yararlanılacaktır; doğayı tahrip eden, fonksiyonsuz olanlarsa elbette yıkılacaktır.”
